ÇEKOV:Çevre Koruma Vakfı
Ana Menü  
  ÇEKOV
  => ÇEKOVOyunlar
  => ÇEKOVideo
  => ForumÇEKOV
  => Doğaseverin Sesi
  => ÇEKOVBilgi
  => ÇEKOVe-kitap
  => ÇEKOVExtra
  => ÇEKOV World
  => ÇEKOVe-shop
  => ÇEKOV Basketbol Takımı
  => HaberÇEKOV
  => AnketÇEKOV
  => ÇEKOV Ziyaretçi İstatistikleri
  => ÇEKOVResimler
  The Environmental Protection Foundation(ÇEKOV International)
  ÖzelÇEKOV
  Projeler
  ÇEKOVMedya
  ÇEKOV Bilgileri
  Bülten
Copyright 2012 Bu sitenin tüm hakları ÇEKOV'a aittir.Tüm hakları saklıdır.Bu vakıf diğer ülkelerde The Environmental Protection Foundation adıyla proje yapmaktadır.
ÇEKOVBilgi

GERİ DÖNÜŞÜM NEDİR?

Yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel ve/veya kimyasal işlemlerden geçirilerek ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesine geri dönüşüm denir. Diğer bir tanımlamayla herhangi bir şekilde kullanılarak kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılması olarak tanımlanabilir.

 

Tabii kaynakların sonsuz olmadığı, dikkatlice kullanılmadığı takdirde bir gün bu doğal kaynakların tükeneceği aıldan çıkarılmamalıdır.

 

Bu durumu farkına varan ülke ve üreticiler kaynak israfını önlemek ve ortaya çıkabilecek enerji krizleri ile başdebilmek için atıkların geri dönüştürülmesi  ve tekrar kullanılması için çeşitli yöntemler aramış ve geliştirmişlerdir.

 

Kalkınma çabasında olan ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya bulunan gelişmekte olan ülkelerin de tabii kaynaklarından uzun vadede ve maksimum bir şekilde faydalanabilmeleri için atık israfına son vermeleri, ekonomik değeri olan maddeleri geri dönüşüme ve tekrar kullanma yöntemlerini uygulamaları gerekmektedir.

 

Geri dönüşümde amac; kaynakların luzumsuz kullanılmasını önlemek ve atıkların kaynağında ayrıştırılması ile birlikte atık çöp miktarının azaltılması olarak düşünülmelidir. Demir, çelik, bakır, kurşun, kağıt, plastik, kauçuk, cam, elektronik atıklar gibi maddelerin geri dönüşüm ve tekrar kullanılması, tabii kaynakların tükenmesini önleyecektir. Bu durum; ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ithal edilen hurda malzemeye ödenen döviz miktarını da azaltacak, kullanılan enerjiden büyük ölçüde tasarruf sağlayacaktır. Örneğin kullanılmış kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltığı ve bir ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.

 

Diğer yandan, yukarıda bahsedildiği gibi geri dönüşümün amaçlarından biride bertaraf edilecek katı atık miktarlarının azaltılması nedeni ile çevre kirliliğinin önemli ölçüde önlenmesi de sağlanacaktır. Özellikle katı atıkları düzenli bir şekilde bertaraf edebilmek için yeterli alan bulunmayan ülkeler için katı atık miktarının ve hacminin azalması büyük bir avantajdır.

 

Sağlıklı bir geri dönüşüm sisteminin ilk basamağı ise bu malzemelerin kaynağında ayırması sureti ile toplanılmasıdır.

 

Geri dönüştürülebilir nitelikteki bu atıklar normal çöple karıştığında bu malzemelerden üretilen ikincil malzemeler çok daha düşük nitelikte olmakta ve temizlik işlemlerinde sorunlar olabilmektedir. Bu yüzden geri dönüşüm işleminin en önemli basamağını kaynakta ayırma ve ayrı toplama oluşturmaktadır.

 

Geri dönüşüme olan ihtiyacın başlamasında savaşlar nedeniyle ortaya çıkan kaynak sıkıntıları etkili olmuştur. Büyük devletler, İkinci Dünya Savaşı sırasında ülke çapında geri dönüşümle ilgili kampanyalar başlatmışlardır.

DOĞA NEDİR?


Evrim teorisi taraftarlarının yaratılış gibi karşıt teoriler aleyhine buldukları kanıtlardan birisi canlıların gerektiğinden fazla çoğalma eğilimde oldukları iddi-asıdır. Charles Darwin'de bu konuyu işleyen Malthus’un Nüfus isimli kitabından oldukça etkilenmiş, canlıların anormal çoğaldıkları iddiasını doğal seleksiyonun dolaysıyla evrim teorisine kanıtı olarak göstermiştir. Gerçektende canlıların hesapsız çoğalmaları Dünyanın canlıları besleme kapasitesinin sabitliği nede-niyle canlılar arasında bir yer kapma telaşına, ardından müthiş bir yaşam sava-şına neden olmakta mıdır?
Bir balık milyonlarca yumurta bırakır. Bir meyve ağacı binlerce meyve verir. Bir balığın milyonlarca yumurta bırakması ya da bir ağacın binlerce meyve vermesi şüphesiz üremeye yöneliktir. Hiç bir balık bıraktığı yumurtalardan çıka-cak milyonlarca yavrudan büyük bölümünün diğer balıklar tarafından yenilerek besine dönüşeceğini, çok az kısmının büyüyerek erginleşeceğini bilmez. Bitki-ler içinde, diğer canlılar içinde bu böyledir. Her canlı üremek için elinden geleni yapar. Ne kadar çok yavru verirse üreme (neslini devam ettirme) garantisinin o kadar çok olacağını çok iyi bilir. Bir bakıma canlıların nesillerini devam ettirme çabaları doğa kanunların en önemlilerinden biridir.
Evrim teorisi taraftarlarına göre canlıların gerektiğinden fazla çoğalma eği-limleri bir savurganlık örneğidir. Yaratılış felsefesiyle bağdaşmamaktadır.
Darwin’e göre canlıların gerektiğinden fazla üremesi dünyanın belirli bir kapasiteye sahip olması nedeniyle mantıklı değildir. Gerektiğinden fazla üreyen canlılar arasında amansız bir yaşam savaşı verilmesinin ana nedeni budur.
Doğayı ve doğa içindeki canlıları gerektiği gibi ve tarafsızlıkla inceleyen bilim insanlarının canlılar hesapsız mı ürüyor sorusuna verdikleri yanıt kesin bir hayırdır.
Doğada çok ince bir düzen vardır. Her canlı bir başka canlının ya da canlı-ların besinidir. Bu bir besin zinciri oluşturur. Ölüp, ceset haline gelmiş her orga-nizma börtü böceğin, kurdun kuşun sonunda mikropların bakterilerin besini haline gelir. Her şey yerli yerini bulur. Hiç bir şey israf olmaz. Hiç bir şeyin israf olmaması var olan düzenin ne kadar ince ve hassas olduğunun bir başka kanı-tıdır.

Canlılardaki ekolojik denge: Doğada en çok üreyen canlılar bu besin zinci-rinde en çok kıyıma uğrayan canlılardır. Doğa canlıların nüfuslarını birbirleriyle kontrol ettirerek tam bir denge ve uyuşum sağlamıştır. Canlılar arasında aman-sız bir yaşam savaşı var gibi görünürse de bu gerçekte tam bir dayanışmadır. Her canlı bu düzenin ve bu düzendeki görevlerinin farkındadır. Yaşamının diğer canlıların varlığıyla yakından ilgili olduğunu çok iyi bilir. Bir geyik sürüsü karnı doymuş bir aslan ailesinin yakınlarına kadar gelir ve orada otlamaya devam eder. Hiçbir canlı –insan dışında- gereksiz yere bir başka canlıyı öldürmez, katliam yapmaz.
Dünyada milyonlarca farklı canlı türü yaşamaktadır. Bu canlılar içinde sade-ce bitkiler topraktan doğrudan besin alabilme mekanizmalarına sahip oldukla-rından kendi besinlerini üretebilirler. Bu nedenle bitkiler besin zincirinin birinci-sidir, temelidir ve en önemli halkasıdır.
Hayvanlar ise ya bitkileri veya diğer hayvanları besin olarak kullanırlar. Bu besin dengesi o kadar iyi kurulmuştur ki, hiçbir canlı türü aşırı derecede çoğalıp yeryüzünü istila etmez, edemez. Ekolojik denge denen bu sistem yapay müda-haleler olmadıkça bozulmaz.
Ekolojik denge o kadar hassas bir düzene sahiptir ki, insanlar tarafından tüm modern gelişkin teknolojiye rağmen taklit edilememektedir. Yapay ekolojik denge kurma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
ABD Columbia Üniversitesinde bilim adamları tarafından Biosphere 2 adı verilen deney buna en güzel örnektir.
Sözü edilen deneyde dev bir sera kurulmuş, bu sera dış dünyadan tama-men izole edilmiş, dışarıdan sadece güneş ışığı alan bu dev seranın içinde, sayı ve türleri daha önceden tespit edilmiş bitki ve havyanlar yerleştirilmiş ve bu yapay dengenin korunmasına çalışılmıştır. Ancak ilerleyen aylarda dengenin giderek bozulduğu görülmüş, türler ölmeye başlamış ve çalışma başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın nedeni de bu konuda yeterli bilginin olmama-sı, ekolojik denge de rol sahibi mikroorganizmalar gibi bazı canlıların ortamda bulunmamasıdır.
Ekolojik denge öylesine ince, geniş ve çok dengeler içerir ki yapay olarak bu dengeyi kurabilmek mümkün değildir. Kaldı ki bir zamanlar hiçbir canlının bulunmadığı bir dünyada böylesine bir düzenin kurulabilmesi ilginç, ilginç oldu-ğu kadarda ibret vericidir.

Canlılarda dayanışma: Canlılardaki dayanışma ekolojik sistemin temelidir. Ekolojik sistemin madde boyutundan daha önce bahsetmiştik. Yaşam boyutu da madde boyutu kadar önemlidir. Öylesi önemlidir ki ekolojik düzenin yaşam boyutunu ayrı bir bölümde ele almayı uygun bulduk.
Charles Darwin ekolojik düzenin farkındadır. Türlerin Kökeninde şunları yazmaktadır.
-Yukarı hayvanlarda en yaygın karşılıklı hizmet hepsinin duygu birliği ile birbirlerini yaklaşan tehlikeye karşı uyarmalarıdır. Dr Jaegerin belirttiği gibi bir sürüdeki ya da kümedeki hayvanlara yaklaşmanın ne kadar güç olduğunu bütün avcılar bilir.
Öyle sanıyorum ki yaban atları ve sığırları herhangi bir tehlike işareti vermemektedir ama düşmanı ilk sezenin hali öbürlerini uyarmaktadır.
Yaban tavşanlarının tehlike işareti art ayaklarını pat, pat yere vurmak-tır.
Koyunlar ve dağ keçileri aynı işi ön ayakları ile yapar ve o sırada ıslı-ğımsı bir ses çıkarır.
Kuşların birçoğu ve memelilerin bazıları gözcüler çıkarmaktadır. Söy-lendiğine göre foklarda gözcülüğü genellikle dişiler yapmaktadır.
Bir maymun kümesinin önderi gözcülük de yapmakta, tehlikede ya da güvenlikte olduklarını bildiren çığlıklar atmaktadır.
Toplumsal hayvanlar birbirleri için ufak tefek işler görürler. Atlar bir-birlerinin kaşınan yerlerinin hafifçe ısırır, sığırlarsa yalar. Maymunlar bir-birlerinin dış asalaklarını ayıklar.
Brehm bir küme saba maymunu dikenli bir alandan geçtikten sonra her maymunun bir dala uzandığını ve başka bir maymunun onun yanına oturup kürkünü özenle incelediğini ve dikenleri birer, birer çıkardığını anlatmaktadır.
…………..
Toplumsal hayvanların birbirlerine karşı toplumsal olmayan hayvanla-rın duymadığı bir sevgi duyduğu kesindir.
…………….
Bununla birlikte hayvanların birçoğu birbirinin acılarını ve sıkıntılarını elbette paylaşmaktadır.
………………
Habeşistan’da babuinler bir bahçeyi yağma ederken önderlerini ses-sizce izlerler. Tedbirsiz bir yavru gürültü ederse sessiz ve eslek olmayı öğrenmesi için tokatlanır.
…………….
Belirli hayvanların bir arada yaşamalarına ve birbirlerine türlü yollar-dan yardım etmelerine yol açan içtepiye gelince pek çok halde öbür içgü-düsel davranışlarda bulunurken tattıkları kıvanç ya da hoşlanma duygu-sunun ya da öbür içgüdüsel davranışlarını engellenmesi sırasındaki aynı kıvançsızlık duygusunun onları hareket geçirdiği sonucunu çıkarabiliriz.
…………
Duygudaş üyelerinin sayısı en çok olan topluluklar en iyi serpilip geli-şir ve en çok sayıda döl yetiştirir. Bununla birlikte örneklerin birçoğunda belirli toplumsal içgüdülerin doğal seçme ile kazanılıp kazanılmadığına ya da duygudaşlık, sağduyu yaşantı ve benzenme yönsemesi gibi başka içgüdülerin yetilerin dolaylı sonuçları olup olmadığına ya da yalnızca uzun sürmüş alışkanlığın sonucu olup olmadığına karar vermek olanak-sızdır.
……………
İnsan toplumsal bir hayvan olduğuna göre arkadaşına bağlı olma ve boyunun önderine boyun eğme yönsemesini soyaçekimle kazandığı aşağı yukarı kesindir. Nitekim bu nitelikler toplumsal hayvanların birçoğunda ortaktır.
………………………
Eyleme geçmeden önce korkusunu ya da duygudaşlık konusundaki eksikliğini yenmeye zorlanan kimse bir bakıma doğuştan yetenekli olduğu için iyi bir işi hiç çaba göstermeksizin yapan birinden yinede daha çok güvenilmeye değerdir.
* * * *

Evrim teorisi taraftarları doğada pek çok canlının ergenlik çağına gelmeden öldüğünü, örneğin pek çok yumurtadan çıkan yavrulardan çok az bir kısmının hayatta kaldığını dolaysıyla canlılık yönünden doğada bir savurganlığın söz konusu olduğunu belirtmekte sonra da bunun bilinçli tasarımla (yaratılış teori-siyle) çeliştiğini iddia etmektedirler.
Bilinçli tasarım evrim teorisi gibi canlıların nasıl ortaya çıktığı konusuna cevap veren bir varsayımdır. Ekolojik denge ve sonuçları evrim teorisini ilgilen-dirdiği kadar bilinçli tasarım teorisini de çok daha yakından ilgilendirir.
Bilinçli tasarım teorisi evrim teorisinin öne sürdüğü doğadaki savurganlık iddiasını ekolojik düzeni kanıt göstererek ret ve inkâr eder.
Doğada savurganlık olduğunu iddia etmek var olduğu kesin bilimsel kanıt-larla gösterilmiş olan ekolojik dengeyi ret etmekle aynı şeydir.
Yukarıdaki bölümlerde açıklamaya çalıştığımız gibi canlılardaki nüfus kont-rolünün ekolojik düzenle mükemmel olarak yapıldığı bilimsel bir gerçekse; bir bilimsel gerçeği en az evrim teorisi kadar bilimsel olduğunu iddia eden bir var-sayımının da sahip çıkarak, öngörüleriyle aynı paralellikte olduğunu iddia etme-lerinden daha doğal bir şey olamaz. Doğada savurganlık olduğunu iddia eden evrim teorisi her şeyden önce ekolojik dengenin var olmadığını kanıtlamak zorundadır.
Evrim teorisi taraftarlarının yaptıkları gibi ekolojik dengeyi bir canlı kıyımı (savurganlığı) olarak göstermeye çalışmak ret ve inkâr edilmeyen ekolojik den-genin ruhunu anlamamakla eşdeğerdir.
Dünyada milyonlarca farklı canlı türü yaşamaktadır. Bu canlılar içinde sadece bitkiler besinlerini ya topraktan doğrudan alabilir ya da fotosentez dedi-ğimiz harika sistemlerle üretebilirler.
Hayvanlar ise besinlerini doğrudan üretme mekanizmalarına sahip değiller-dir. Bitkileri veya diğer hayvanları besin olarak kullanmak zorundadırlar. Bu besin zinciri o kadar iyi kurulmuştur ki oldukça karmaşık bir sistemin sonucu olan bu denge dış müdahalelerle bozulmadığı müddetçe hiçbir tür aşırı derece-de çoğalıp yeryüzünü istila edemediği gibi hiç bir canlı türünün nesli de tüken-mez. Bunun nedeni de her canlı türünün bu sitemde bir görevinin olması, sis-temin kendini kendi mekanizmalarla koruyabilmesidir. Hiç bir canlı boşuna var edilmemiştir. Her türün kendine mahsus özellikleri bu mekanizmanın vazgeçil-mez bir parçasıdır.

 


Google+ 'da Bizi Bulun  
   
Facebook'ta Bizi Bulun  
 
 
Dailymotion'da Bizi Bulun  
  cekovcevrekorumavakfi videoları Dailymotion'da  
Twitter'da Bizi Bulun! ve Friendfeed'de Bizi Bulun!  
   
ÇEKOV REKLAM  
   
Bugün 7 ziyaretçidoğayı seven kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol